26 Ocak 2010 Salı

KAĞIT KESİĞİ


Eşzamanlılık mı bunun adı bilemiyorum...
Bir düşünce düştüğünde içine, o düşüncenin gölgeleri dört bir yönden çıkıyor sokaklarına.
Bir çığlık atmışsın da çağırmışsın gibi... Önce gökyüzüne doğru yükseliyor, sonra küçücük yağmur taneleri gibi üzerine yağıyor. Günlerdir fotoğraf çekme konusu çağıldıyor içimde.
Keşke zamanında, daha boş vakitlerim varken gitseydim bir kursa, şu işi derinlemesine öğrenebilseydim diye bir düşünce... Uğrayıp duruyor, beynimin misafir odasına.
Dört taraftan cevaplar, niyetler, davetler, seminerler, fikirler gelmeye başladı yamacıma...

Ve kağıt kesiği... Günlerdir bu blogda yazmayı düşündüğüm yazının başlığı. Kafamda yazıyorum günlerdir... Nasıl da acı verdiğini... Bıçak yarası gibi hayati değil... Ama sızlatıcı, yıkandıkça yakıcı... Genelde yakınlardan gelir, uzaklardan değil. Beklenen değil, hiç beklenmeyen. Hani arkadaştan gelen, düşmanınkinden daha çok acıtıyor ya...
Derken, ince ince yazarken kafamda, izlediğim bir blogda rastladım kağıt kesiğinin ne kadar acıttığına... Fiziksel olandan bahsetmişti gerçi... Ama kağıt kesiğiydi işte.

Bu yazının orta yerinde, tam da burasında bir arkadaşımla konuştum.
Çok da sıkı fıkı görüşemeyiz her zaman... Öylesine havadan sudan gibi birkaç belirtiden bahsetti, çok tanıdık geldi bana... Sakın ha, sen..... olmayasın? dedim.
Birkaç soru sordum. Birden bir ampul yandı sanki kafasının üstünde.
Hemen kontrol edeceğim dedi. Konuşmamızın asıl nedeni, bu ampulü yakmak için miydi acaba?
Hiçbir şey tesadüf değil. Sürekli kanıtlıyor kendini.
foto: Flickr

3 yorum:

  1. cok hos bir yazı olmus. kagit kesigi yara kapanana kadar hep fena halde hatirlatir kendini ama gecer gider sonra ve hiccc iz birakmaz. iz birakan kesiklerden uzak kalmamiz dilegiyle. sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
  2. fotoğraf çekme konusunda ben de yetersizim ama ben başka bir şeye değinmek istiyorum. fotoğraf eğitimi dışında belki ilerde bir kitap yazabilirsiniz. anlatım çok güzel.

    YanıtlaSil